25 Nisan 2011 Pazartesi

Büyüme illüzyonu

12 Haziran seçimlerine giderken Başbakan Erdoğan’ın ve AKP kurmaylarının propaganda söylemlerinde en önemli ögelerden birini, “ekonomideki büyüme” oluşturuyor.
Ancak bu söylemlerin rakamların ideolojik bir okumayla eğilip bükülerek yapıldığı ve büyümenin hangi sınıflar için ne gibi sonuçlar doğurduğu gerçeği de özellikle gizleniyor.
TÜİK verileri, üretim yöntemiyle hesaplanan, gayri safi yurt içi hasılanın 2010 yılı üçüncü çeyrek sonuçlarına göre, Türkiye’nin, Avrupa ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ikinci ülke olduğunu söylüyor. Dünya sıralamasına göre, Türkiye’nin ekonomisi, 26. sıradan 17. sıraya yükselmiş. Forbes dergisinin her yıl açıkladığı 100 zenginin servetlerine dair verilere göre ise, krizin başlangıcı olarak açıklanan kabul edilen 2008 ekiminde açıklanan ilk 100 zenginin servetleri toplamı 56 milyar dolar. 2010 yılında ilk 100 zenginin toplam servetleri yüzde 55 artarak, 87 milyar dolara yükselmiş.
2011 yılında açıklanan rakamlarla, ilk 100 zenginin toplam servetleri, 104 milyar dolar oluyor. Yani kriz dönemini kapsayan 3 yıl içinde ilk 100 zenginin toplam servetleri neredeyse yüzde 100 büyüme gösteriyor. Ayrıca Forbes dergisi Türkiye yayın yönetmeni, bu zenginlerin yurt dışındaki malvarlıklarının ve kamuoyunun bilmediği varlıklarının hesaba katılmadığını söyleyerek, üstünün var olduğunu ama; altının asla var olmayacağını söylüyor.
Bu verileri Özgürlük Dünyası dergisinin son sayısında analiz eden Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Çiğdem Sinem Uğurlu, “Ekonomi büyüyor, ama kimin için: Ford-Otosan örneği”  başlığını taşıyan yazısında, krizin dönemi ilk 100 zenginin devasa büyümelerine dikkat çekerken, emekçiler açısından bu sürecin nasıl yaşandığını da şöyle aktarıyor: “Kriz öncesi işsiz sayısı, 2 milyon 730 bin iken ekim 2009’da ciddi bir artışla işsiz rakamı 3 milyon 299 bine ulaşıyor. Yani, krizle birlikte çalışanların büyük bir kısmı işten çıkarılıyor. (...) DİSK araştırma raporuna göre, otomotiv sektörü, kriz döneminden en kârlı çıkan sektör, ama buna karşın ücretlerin en çok gerilediği sektör olma özelliğini taşıyor. Örneğin 2010 ocak-haziran aylarında, toplam sanayi üretiminde otomotiv sektörünün payı 2009’a göre 2.4 oranında arttı. Aynı dönem otomotivde 70 bin kişi işsiz kaldı.”
Bu verilerden sonra Ford-Otosan şirketinin incelenmeye başlandığı yazıda, Ford-Otosan’ın Türkiye otomotiv sektöründe üst üste 8 kez lider olduğu da hatırlatılıyor. Ford-Otosan’ın 2010 yılında kapasite kullanımını yüzde 140 artırdığı ve kârını da 3’e katlatıldığının hatırlanıldığı yazıda, aynı dönemde “Ford-Otosan çalışanlarının durumu ne oldu?” sorusu sorularak şöyle devam ediliyor: Maalesef Ford-Otosan sahipleri için bu parlak tabloyu çalışanlar için çizmek pek mümkün değil.
(...) Örneğin; kriz öncesi 7 bin 500 çalışanı olan Ford, bu rakamı kriz sonrası 5 bin 300’e indiriyor. Çalışma saatleri 9 saat ve mesai olduğunda 11.5 saati ve bazen de 15 saati buluyor. Şirkette imzalanan toplu iş sözleşmesine göre, 11 saatten fazla çalışılması yasa dışı. Krizle birlikte mesai ücretleri kesiliyor.  Kriz döneminde aylarca ücretsiz izin sistemi uygulandı ve hâlâ da uygulanıyor. Ücretsiz izinlerle maaşlar yüzde 24 oranında kesiliyor. Ücretler otomotiv sektörünün en düşük ücreti. Lider sektör olmasına rağmen asgari ücret civarı bir maaş alınıyor. Kriz döneminde, çalışma saatleri artırıldığı gibi, çalışma temposu da artırıldı. 90 saniye de bir araba çıkması gerekirken, bant hızıyla oynanıp 60-70 saniyeye düşürüldü. Üretimdeki bant hızı artırılarak, 3 işçinin yapması gereken işi 1 işçi yapar oldu. Çaya, yemeğe ve tuvalete hızla gitmek zorunda kalıyorlar.”
Yazıda bir Ford işçisinin, bizim gazete Evrensel’e verdiği bir röportajdaki çarpıcı ifadelere de yer veriliyor. Yer sınırlılığından ötürü, bu önemli yazıdaki diğer bölümleri burada paylaşma imkanımız bulunmuyor. Bunun için derginin alınmasını öneriyoruz.
Ford-Otosan örneği üzerinden ‘Büyüme illüzyonu’nu analiz eden bu yazı, Türkiye’nin ilk 100 zengininin kriz döneminde bile devasa büyürken, işçiler ise adeta Kafkavari bir tablonun içine itiliyor.
Demirel vakti zamanında “Ford için köşkü bile veririm” demişti. O şefkatli kollarda palazlanmasını sürdüren bu sermaye devi, bugün AKP’nin sunduğu ekonomik politikaların sağladığı imkanlarla  daha da büyüdü.
12 Haziran seçimlerinden AKP’nin aynı biçimde iktidar olarak çıkması bu tablonun devamını da onaylamak anlamına gelecektir. “Özel teşebbüsün önündeki engelleri kaldıracağım” gibi vaatler de bulunan–neyse o engeller (!)-Kılıçdaroğlu’nun CHP’si de, bu tablonun derinleşmesinin önünü açmaya şimdiden adaydır.
Bu tablonun değişmesi, buna uygun yeni bir siyasal tablonun oluşmasını zorunlu kılmaktadır.

http://www.evrensel.net/news.php?id=3524 06/04/2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder