25 Şubat 2011 Cuma

İslami kurallara uygun olarak çalışacak işletmelerin teşvik edilmesi

TBMM, İslami kurallara uygun olarak çalışacak işletmelerin teşvik edilmesini öngören uluslararası anlaşmayı onayladı.


Bu kuruluşları teşvik edecek kurum İslâm Kalkınma Bankası tarafından kuruldu. Türkiye de 11 milyon 760 bin dolar sermaye ile bu kuruma ortak.
Kurum, İslami kurallara uygun olarak üretim yapan şirketlere kredi verecek. Yapılacak yatırımların denetlenmesi, merkezi Suudi Arabistan’da olan bir İslâm Hukuku Komitesitarafından gerçekleştirilecek. Bu komite, üç yıllığına seçilen üç din adamı tarafındanoluşturulacak. Kurum şeriata uygun olmayan işlere kredi verilmesini önleyecek.
Gazetelerde verilecek kredilerin kadın-erkek bir arada tatil yapılan turizm işletmelerine,domuz işleyen tesislere, şarap ve alkollü içki üreten işletmelere verilmeyeceğini yazıyor.
Kadınlar ile erkeklerin bir arada, eşit olarak çalıştıkları işletmeler de bu krediden yararlanabilecekler mi, o işletmelerde çalışan kadınların İslami kurallara uygun tesettüregirmeleri de beklenecek mi, bilemiyoruz. Ama bunun da isteneceğini tahmin edebiliriz.
Unutmayalım: Açık giyinen kadınların da en az tecavüzcü kadar suçlu olduğunu söyleyen kişi de bir İslam hukukçusu idi!
Anlaşma onaylanırken Türkiye, “Anayasamız ve kanunlarımızdaki hükümler saklı kalmakşartıyla” diye bir kayıt koymuş.
Neden konulduğu belli! Laikliği değiştirilemez bir hüküm olarak Anayasasına koymuş birülkenin, hayatın bir bölümünü dini kurallara bağlayamayacağı açık.
Ama bunu koyduğunuz zaman da üç İslam hukukçusunun denetleyeceği bir düzende hangi işi yapabilirsiniz, merak ediyorum.
“Şimdilik böyle idare edelim, sonra nasıl olsa kanunların arkasından dolaşmayı iyi beceriyoruz, bu sorunun da üstesinden geliriz” diye mi düşünüldü acaba?
Bir not da gazetelerdeki “Helal gıda yolu açıldı” başlıkları için: Türkiye’de “helal gıda”yıllardır üretiliyor. Hem tüketiyoruz, hem ihraç ediyoruz. Türk gıda sanayinin ürünleri bütün Müslüman ülkelerde böyle satılıyor.
Hükümet tarafından gazlanan her şeye hemen inanmayın.


Mehmet Y. YILMAZ Hürriyet 25/02/2011


http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/17115726.asp?yazarid=148&gid=61

24 Şubat 2011 Perşembe

İşte, özgür üniversite

DEVAMSIZLIK, başarısızlık, sınavda kopya çekmek gibi nedenlerle üniversite ile ilişki kesilmesini anlamak mümkün.
Afiş asmak, bildiri dağıtmak, üniversite yönetimini protesto etmekten dolayı üniversite ile ilişki kesilmesini anlamak mümkün değil.
Üniversite değil, sanki kışla. YÖK Başkanı Yusuf Ziya döneminde üniversiteler öyle özgür ki, 2007-2010 arasında üniversitelerden 131 bin 452 öğrenci atılıyor. Bu bir rekor. Rekor Yusuf Ziya’ya nasip oluyor. Atılmalar yukarda belirttiğim nedenlere dayanıyor. 131 bin rakamı resmi açıklama.
Bildiri dağıtmak ya da yönetimi protesto etmekten dolayı okuldan atılmak, ancak tek tipinsan yaratmak amacına dönük olabilir. O da, hiç bir demokratik ülkede yok.
Demokratik ülkelerde çok seslilik geçerli. Çok seslilik bugün hiç bir kurumda bize teyet geçmiyor.


Yalçın Doğan Hürriyet 24/02/2011
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/17105080.asp?yazarid=91 

23 Şubat 2011 Çarşamba

TRT Radyo 3 neden sustu?

TRT Radyo 3’ün sadık dinleyicileri yurt genelinde şu aralar sıkıntılı bir bekleyiş içinde. Değişik yörelerde yaşayan Radyo 3 severler sıranın kendi illerine ne zaman geleceğini soruyorlar bir süredir. Kırşehir, Kastamonu, Karaman, Adıyaman, Konya, Niğde, Kahramanmaraş, Ağrı, Çankırı, Kars, Tunceli, Diyarbakır, Gaziantep, Bingöl, Mardin, Van’da TRT Radyo 3 susmuş durumda! Vericilerin diğer TRT radyolarına kaydırılmasıyla birlikte bu illerimizde artık Radyo 3 dinlenemez oldu. Radyo 3’ten alınan vericilerin TRT Türkü, TRT Nağme kanallarına aktarıldığı anlaşılıyor. Radyo 3 programcıları ve yöneticileri, kanallarını bugünlerde ne zaman çevirmeye kalksalar karşılarına ya haber ya türkü programları çıktığı yolunda pek çok dinleyici şikâyeti almakla meşguller şu sıralar çünkü anlaşılan o ki uygulama genişliyor.
TRT yönetimi Gaziantep’ten Ankara’ya şikâyet mektubu yazan bir Radyo 3 dinleyicisine verdiği cevapta yeni uygulamayı doğruluyor. TRT’nin Aktif Hat’ından verilen yanıtta kurumun zaman zaman bu türden verici değiştirme çalışmaları yapabileceği, bu çalışmaların teknik ve kurum imkânları ölçüsünde her kanalın ayrı bir dinleyici kitlesi olduğu göz önünde bulundurularak yapıldığı ve bu doğrultuda Gaziantep vericisinin yeni bir düzenlemeye kadar TRT Radyo Haber kanalına tahsis edildiği belirtiliyor. Yanıt, Radyo 3 yayınlarının internet ve uydu üzerinden dinlenebileceği hatırlatılarak sona eriyor.


Neden TRT 3 feda ediliyor
Yanıttaki ‘Her kanalın ayrı bir dinleyici kitlesi olduğu göz önünde bulundurularak’ satırı önemli ve doğru. TRT Radyo 3 ve TRT Türkü/TRT Nağme kanallarının az sayıda ortak dinleyicisi olduğu söylenebilir. Ama TRT Haber’in adı üstünde haber kanalı, hiçbir müzik kanalının muadili olamaz. Burada akıllara gelen ilk soru şu: TRT yönetimi söz konusu ‘verici yönlendirmesi’ işleminde neden pek çok ilde TRT Radyo 3’ü feda etme yoluna gidiyor? Kurum Radyo 3’ün vericilerini başka kanallara tahsis edip bu kanalı kapatmak yerine neden yeni vericiler kurmak yoluna gitmiyor? Yeni verici kurmanın maliyeti mi kuruma yüksek geliyor? “Zaten az dinlenen bir kanal” diye düşünüldüğü için midir ki okkanın altına giren hemen bu kanal oluyor? Radyo 3’ün vericilerinin kapatıldığı illere baktığımızda hemen hepsinin İç ve Doğu Anadolu bölgelerinde olduğu görülüyor. Acaba TRT yönetimi bu şehirlerimizde oturanların Radyo 3’ün klasik müzik-caz-rock-pop yayınlarından zevk almadıkları düşüncesiyle mi vericileri türkü, şarkı kanallarına aktarıyor? Öyleyse Muğla, Edirne, Sakarya, Kocaeli gibi Batı şehirlerinde de Radyo 3 vericilerinin kapatılmasını nasıl açıklayabiliriz? Bu uygulamanın kapsama alanı ne olacaktır? Sorular çok ve şurası açık ki TRT Radyo 3 dinleyicileri, Gaziantepli dinleyiciye verilenden çok daha geniş kapsamlı yanıtları hak ediyor.
TRT Radyo 3 neden bu kadar önemli? Çünkü bu ülkede, işinin ehli yapımcılardan doğru Türkçe ve doğru bir sunumla, nitelikli müzik yayını dinlemek isteyen yurttaşların elinde bugün bir tek TRT Radyo 3 kalmış bulunuyor. Ülkedeki özel televizyonların ve radyoların içine düştükleri kalitesizlik batağı ortada.

TRT’nin sorumluluğu
İşte bu noktada TRT’nin kurumsal sorumluluklarını yeniden gözden geçirmesi gerekiyor. Bundan 36 yıl önce, BBC Radyo 3 model alınarak kurulan TRT Radyo 3 bugüne kadar bu ülkede birkaç nesle klasik müziği, cazı, rock ve pop müziği nitelikli yayınlarla tanıttı, sevdirdi. Konser salonu, orkestrası, operası, müzik festivali, hiçbir sanat mekânı bulunmayan Anadolu şehirleri için ne büyük nimettir bu, farkında mıyız? Anadolu şehirleri ekonomik açıdan yıllar içinde gelişti ama kültür-sanat mekânları ve faaliyetleri bakımından hemen hepsinin büyük eksikleri var. Yani TRT’nin özellikle bu coğrafyadaki sorumluluğu hâlâ geçerli. “Halk bu müzikleri tanımıyor, istemiyor, o yüzden biz bu vericileri halkın daha çok talep ettiği türkü ve haber kanallarına aktaralım” türünden ‘Halk böyle istiyor’ anlayışından yola çıkamaz, çıkmamalı TRT. Böyle bir anlayışın kamu yayıncılığıyla bağdaşmayacağı açıktır. 24 saat şarkı-türkü yayını yapan TRT FM’in yurdun her noktasından rahatça dinlenebildiği bir coğrafyada, onun yanına aynı içerikteki TRT Türkü ve TRT Nağme’yi, Radyo 3’ten vazgeçme pahasına katmak, halkı cezalandırmak anlamını taşır.
TRT Radyo 3 bir okuldur, bir gelenektir; programcılarıyla dinleyicileri arasındaki bağları güçlü bir ailedir. Zengini, fakiri, öğrencisi, emeklisi, yöneticisi, akademisyeniyle, ülkemizin nüfusuna oranla azınlık bir grup dinleyicidir ama radyosuna çok sadıktır. Zararsız bir tiryakiliktir TRT Radyo 3.
TRT yönetiminin kaygı uyandıran bu verici yönlendirme politikasının amaçlarını kamuoyuyla net biçimde paylaşmasını ve kendisine ulaşan tepkileri dikkate almasını dilerim.


SERHAN BALİ

22/02/2011 Radikal

http://is.gd/meks7b

Madımak davasında skandal

Sivas katliamı sanıklarından İhsan Çakmak’ın arandığı dönemde 2007 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde çalıştığı, Amasya’da asker olarak görev yaptığı ve 2000 yılında ise ehliyet aldığı ortaya çıkmıştı.

http://www.ntvmsnbc.com/id/25185335/
‘Aşırmacı’ bakanlar iki tane oldu!
FEDERAL Almanya Savunma Bakanı Guttenberg, Bayreuth Üniversitesi’ne başvurarakkendisine verilen “doktor” unvanının geri alınmasını istedi.
Güttenberg, doktora tezinde “intihal” yapmak ile suçlanıyordu. Bakan, bu konuda hatalıolduğunu kabul ederek doktor unvanını artık kullanamayacağını belirtiyor. İstifa etmiyor ancak “yaptığım saçmalıktı” da diyebiliyor. Ve bu nedenle özür de diliyor.
“İntihal”, kelime anlamıyla “aşırma” demek. Bu olayda bir akademik çalışmada başkalarıtarafından yazılmış metinlerin, kaynak gösterilmeden kullanılması anlamına geliyor.
Benzer durumda bir bakan da Türkiye’de var, bilmem hatırlıyor musunuz? Yani en azındanbu konuda Federal Almanya’dan önde sayılırız, övünmek gerekir mi bilmiyorum.

Çalışma Bakanı Ömer Dinçer, yazdığı “İşletme Yönetimine Giriş” isimli kitabında “aşırma” yaptığı için YÖK tarafından “üniversiteden çıkarılma” cezasına çarptırılmıştı. Dinçer’initirazını değerlendiren Ankara 1. İdare Mahkemesi intihal suçunu sabit bulmuş ve Dinçer,profesör unvanını kullanamaz hale gelmişti.
YÖK’ün kararı 2005 tarihli. Altı yıldır da Dinçer’in aşırmacılık nedeniyle özür dilediğine tanıkolmadık.
İşte iki siyasetçi! İkisi de “aşırmacı”, ikisinin de suçu sabit, ikisi de unvanlarını kullanamayacaklar. Ama biri özür dilemeyi biliyor, diğeri pişkinlikle durumu geçiştiriyor.


http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/17096109.asp?yazarid=148&gid=61

15 Şubat 2011 Salı

ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞCILARIN ÇIĞLIĞI!


Geçtiğimiz günlerde, Zeytincilik Yasası ile bağlantılı Yönetmelik Taslağı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’ndan çıktı. Yönetmelik Başbakanlık Kanunlar Genel Müdürlüğü’nün imzasından sonra yürürlüğe girecek.
YENİ YÖNETMELİK’TE ZEYTİN ALANLARI NE OLACAK?
Yönetmelikte yapılmış olan değişikliğe göre zeytin alanları;
• Jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımları,
• Yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesisleri,
• Kamu yararı kararı alınmış madencilik, petrol ve doğal gaz arama ve işletme etkinlikleri,
• Savunmaya yönelik stratejik yatırımlar için kullanılabilecek.
Konu ile ilgili bir basın toplantısı yapan Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi (UZZK) Başkanı Mustafa Tan, Zeytincilik Yasası’nın madencilerin çıkarı için son on yılda dört kez değiştirilmek istendiğini belirtti ve “Bu girişimlerden sonuç alamayan lobiler, şimdi de Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca hazırlanan yeni yönetmelikle yasayı delmek istiyorlar.” şeklinde bir açıklama yaptı (5 Şubat 2011 günlü Cumhuriyet Gazetesi).
Tan, basın toplantısında yönetmeliğin Türkiye Zeytin ve Zeytinyağcılığına zarar getireceğini ve yönetmeliğin uygulanmaması doğrultusunda mücadele başlatacaklarını da söyledi. Yine Tan, basın toplantısında ilginç bir açıklama yaptı ve şöyle dedi; “Yönetmelikle Zeytincilik Yasası geçersiz kılınmak isteniyor. Kanundan kaçılarak hazırlanan bu yönetmeliğin, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından hazırlandığını sanmıyoruz. Bakanlıktaki bürokratları iyi tanıyoruz. Bu yönetmelikte daha yüksek bir iradenin söz konusu olduğunu biliyoruz.”
GÜROL HOCA NE DEDİ?
Konu, Ziraat Yüksek Mühendisi CHP Muğla Milletvekili Prof. Dr. Gürol Ergin tarafından da Meclis gündemine taşındı. Gürol Hoca, 13 Ocak 2011 tarihinde TBMM Genel Kurulu'nda gündem dışı bir konuşma yaptı. Onbinlerce hektar ekili alanı tehdit eden bir yönetmelik taslağı konusunda meclisi uyardı ve taslağa karşı yasayı hatırlattı:” Zeytincilik Yasası'nda “Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az üç kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin gelişmesine mani olacak, kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Zeytinlik sahaları daraltılamaz” kesin hükmü getirilerek zeytinlikler korumaya alınmıştır.”” dedi.
CHP'li Gürol Ergin, bu yönetmelik taslağının ilgili meslek kuruluşlarına, Marmara Birlik, Tariş gibi büyük üreticilere gönderilmemesini de eleştirdi ve “Bu yönetmelik zeytinlikler için bir ölüm fermanıdır. Hükümet zeytincilikte dünya ikincisi hedefini koymuşken nasıl böyle bir hazırlık yapılabilir? Tarım Bakanlığı, ilgili yasaya yüzde yüz aykırı böyle bir yönetmelik düzenlemesini hangi hukuk, hangi mantık anlayışıyla yapar? Bu değişikliği gerçekleştirse bile, yargıdan döneceğini bilmez mi?” diye konuştu.
Şimdi, şu soruları sormak günah mı?
• Bir, Tan’ın söylediği gibi bu yönetmeliğin hazırlanmasında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bürokratlarının bilgisi yoksa bu yönetmelik tasarısı gökten zembille mi indi?
• İki, Bakanlık bürokratlarının bilgisi dışında ise Bakan Mehdi Eker’i bir kenara bırakalım, Müsteşar Vedat Mirmahmutoğulları’nın bilgisi de yok mu?
• Üç, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bürokratları kendi sorumluluklarından bizim irademiz dışında diye kaçabilirler mi? İstifa kurumu yok mu? Sakın bu söylemler, timsah gözyaşları olmasın?
• Dört, Mustafa Tan bu yönetmelikte daha yüksek bir iradenin söz konusu olduğunu söylüyor. Basın toplantısında neden bu konuda bir açıklama yapmıyor? Zaman, biraz daha açık olmanın zamanı değil mi?
Yazımı bitirirken Gürol Hoca’ya da bir teşekkür etmek istiyorum. Konuyu bir meslek adamı olmanın ötesinde yurtsever bir duyarlılıkla meclis gündemine getirdiği için.
Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı
mustafa.kaymakci@ege.edu.tr
Odatv.com

8 Şubat 2011 Salı

GDO'ya izin çıktı

GDO'ya izin çıktı
Genetiği değiştirilmiş 3 çeşit soya fasülyesinin Türkiye'de "hayvan" yemlerinde kullanılması için izin çıktı....

Biyo Güvenlik Kurulu, GDO yani genetiği değiştirilmiş organizma içeren ürünler konusunda yeni bir karar aldı.

Kurul genetiği değiştirilmiş 3 çeşit soya fasülyesinin Türkiye'de "hayvan" yemlerinde kullanılmasına izin verdi.

Genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili düzenlemeleri içeren Biyo Güvenlik Yasası kapsamında oluşturulan Biyo Ğüvenlik Kurulu ilk kararlarını aldı.
Haberin devamı ↓reklam

Gıda ve yem amaçlı kullanılacak GDO için eşik değeri binde 9 olarak belirleyen kurul, Türkiye Yem Sanayicileri Birliği'nin 3 değişik türdeki GDO'lu soya fasulyesi için yaptığı başvuruyu sonuçlandırdı.

GDO nedir?
Neden GDO'ya "hayır" diyorlar?
Genetiği değiştirilmiş organizmalar... Bu tanım son dönemde hayatımıza girdi... Peki ama nedir bu GDO'lar?
Başvuru, bilimsel risk ve sosyo ekonomik değerlendirme komitelerinde incelendi.

GDO'lu soya fasulyesinin hayvan yemi olarak kullanılmasına onay verdi.

GDO'lu soya fasulyesi türlerinin kullanıldığı alanlarda etiketleme zorunluluğu yerine getirilecek.

Bu ürünlerin taşınması sırasında çevreye bulaşmasını engelleyici tedbirler alınacak.

Bu ürünleri ithal eden ve kullananların herhangi bir kaza riskine karşı acil müdahale eylem planıhazırlaması şartı da getiriliyor.

Yem sanayicileri birliği ve Biyo Güvenlik Kurulu yetkilileri, onay verilen GDO'lu soya fasulyesi türlerinin dünyada kullanıldığını Avrupa Birliği'nde de onaylandığını vurguladı.

Biyo Güvenlik Kurulu oluşturulana kadar görev yapan bilimsel komite ise daha önce GDO'lu pamuk, kanola, şeker pancarı ve patatese onay vermişti.

http://www.ntvmsnbc.com/id/25175547/